Bu kasaba tarihinin her ne kadar, Hititlere’e kadar gittiği sanılsa da, elde yeterli belgeler olmadığından kesin bir yargıya varabilmek hayli güçtür.
Kasabanın arkasında, tarihin ünlü kalesi bulunmaktadır. Bu kalenin adının Siblia olduğu bilinmektedir. Ayrıca; bir Frigya kentçiği olduğu ileri sürülmektedir. Bu kanının doğru olması güçlü bir ihtimaldir. Bu yörelerin Frigya uygarlığı zamanında Güney Frigya olarak anıldığı, tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Siblia için WÇ M. Ramsay, ilgili eserinde şu bilgileri vermektedir:
“25.
Siblia yahut Soublaion. Bizans (yahut Türk – Bizans) ismini muhafaza
eden Homa’nın olduğu yerde idi. Önündeki ova, Lampe Ovası’dır” (1)
Görüldüğü gibi, İngiliz arkeolog, en doğru tespitte bulunmuş ve bu arada, yeri tartışmalı olan Lampe Ovası, Çardak’a (tarihsel adı Kharax) açılan yerdedir. İlginçtir, Gümüşsu’nun arkasındaki kalenin en yükseğinden bakıldığında, Çardak Gölü olanca netliği ile görülmektedir. Yani, Lampe Ovası, onların ileri sürdüğü gibi Çivril ile Homa / Gümüşsu arasında değildir. Bu Lampe Ovası’nı Anna Komnena, ilgili eserinde anmış olsa da, onun anlatımından böyle bir sonuç çıkmaz. O, ilgili eserinde: “Khoma üzerinden Lampe’ye vardı” (2) demektedir. Bu anlatımından, bu ovanın Çivril ile Homa arasında olduğu sonucuna varılamaz. İşte bunların “Miryokefalon Savaşı’nın yerini kanıtlamış bulunmaktayım!” demelerinin esası budur ve hiçbir şeyi kanıtlamak gibi bir zorunlulukları da yoktur Onlar demişse, tartışmasız doğrudur(!).
İlçemizde
yapılmadığı gibi, bu kasabamızda da bu güne kadar hiçbir arkeolojik
çalışma yapılmamıştır. Bazıları, üstünkörü bir yüzey araştırması yaptı
ise de, onların bu çalışmaları bilimsel yayınlara yeterince
yansımamıştır. Ancak, bu kasabamızın tarihinin Hitit, Frig ve diğer uygarlıklara kadar gittiğini söylemek, hiç de abartı olmaz. Ancak; şimdilik kanıttan yoksun olduğunu söylemek gerekiyor.
Tarihi hayli eskilere giden kasabanın Roma ve Bizans dönemindeki adı Khoma idi ve özellikle, Roma ve Bizans Döneminde burası önemli bir istihdam kalesi idi. Ordulara asker yetiştiren, çeşitli ihtiyaçlarını sağlayan yerlerdendi. Bu özelliği dolayısıyla; Aleksi Komnena’nın kızı olan Anna Komnena, ilgili eserinde Khoma’dan sıklıkla bahseder ve burasının o dönemlerdeki bölge komutanının Batates adında birisi olduğu bilgisini verir. Ayrıca; burada konuşlandırılan Batates adında
birisi olduğu bilgisini verir. Ayrıca; burada konuşlandırılan
askerlerin sık sık savaşlara katılmak için merkeze çağrıldıklarını
anlatır (3).
Bu tarihsel yerleşim yerinin hemen önünde Lampe
Ovası’nın ve şimdiki adıyla Çivril Ovası’nın (yakın zamanlara kadar
Işıklı Ovası) yer alması, ayrıca önünden önemli bir tarihsel yolun
geçmesi, bu kasabanın tarihi önemini artırmakta ve döneminde stratejik
bir yer haline getirmekteydi.
Tarihi kayıtlardan anlaşıldığına göre; tarihteki adı Khoma olan bu yer, Anadolu’da önemli istihdam kaleleri arasındaydı ve hayli önemli bir yerdeydi. Bu önemini, geçiş yolları üzerinde olmasından almaktaydı. Ayrıca; tarihin ünlü geçit yerlerinden olan Düzbel Geçidi de bu istihdam kalesine çok yakındı. Zaten bu kalenin asıl görevi, bu geçidi ve yolları korumaktı. Bu yerin böyle önemli bir yerde, bir istihdam kalesi niteliğinde olması zaten boşuna değildi. Amaç, böylesi önemli bir bölgeyi askeri ve ekonomik yönden ele geçirmek önemli bir hedefti. Bu yüzden de, burası uğruna savaşılan bir yer oldu. Çünkü İç Ege’ye geçit veren tarihin önemli bir yolu idi.
Ayrıca;
Düzbel Geçidi adı verilen bu geçidin ortasında, Miryokefalon Savaşı’nın
geçtiği yıllarda bile yıkık bir kale bulunmaktaydı.
W. M. Ramsay, ilgili eserinde “Theme Khoma Bölgesi’nde ana yolu olan dördüncü yoldan bahsedildiğini birinci defa olarak onbirinci asrın nihayetinde duyarız” (4) demektedir. Aynı eserinin bir başka bölümünde ise; “1145’te Manuel Comnenus, Kotiaion yolundan hemen hemen İconiom’a kadar yaklaştı ve Khoma tarikiyle avdet etti” Bilgisini vermektedir (5).
Verilen bu bilgilerden de anlaşıldığı gibi; Manuel 1145’te Konya’ya kadar gitti ve daha sonra Khoma’ya geri döndü. Öyle anlaşılmaktadır ki; Khoma, her döneminde önemli bir yere sahipti.
Türkleri
Anadolu’dan atmak isteyen Bizans İmparatoru Manuel Kommenos’un
Miryokefalon Savaşı öncesinde, Dorylaion ve Khoma kalelerini tamir
ettirmesi boşuna değildi.
Bu kaleler, önemli geçitleri korumak için yapılmıştı ve hayli önemli
istihdam kaleleri idi. Zaten bu savaş, Khoma önlerinde ve özellikle
Düzbel geçidinde olmuştur.
Ancak,
Bizans Ordusu Türklere yenilince, barış anlaşması şartları içinde bu
kalelerin yıkılması vardı. Çünkü bu kale yıkılırsa, bu yörelerin ve
önemli yolların güvenliği zayıflayacaktı. Bu sayede, Türkler buraları
rahatça ele geçirebileceklerdi. Bilindiği gibi, savaş sonrasında
Bizanslılar, Khoma kalesini yıkmış, diğer kaleyi, Dorylaion’u
yıkmamıştı.
Burasının
yıkılması konusu, savaş sonunda yapılan anlaşmaya koyulacak kadar
önemli olduğu görülüyor. Çünkü, bu kale sayesinde Düzbel geçidi ve
önünden geçen yollar korunuyordu.
Asıl
önemli olan konu da, Bizanslılar zamanında Eumenia’nın kesinlikle böyle
bir öneme sahip olmadığıdır. Miryakefalon Savaşı’nı Küfi Boğazı’nda
olduğunu savunanların iddia ettikleri gibi, Küfi’den (böyle bir yol
olduğu onların iddiası. Aslında böyle önemli bir yol bu boğazda
kesinlikle yer almıyor) veya Eumenia’dan geçen yolun, Khoma’daki kadar
önemli olmadığı anlaşılıyor. Çünkü, savaş sonrasında Türkler tarafından
yıkılması istenen, Eumenia’daki bir yer değil, Khoma’daki bir kaleydi.
Savaş, Eumenia önlerinde olur da, niçin bir başka yerin yıkılması
istenir? Bunun mantıklı hiçbir açıklaması yoktur. Niçin Eumenia’nın
başka bir adla da olsa, savaş kayıtlarında adı geçmez? Bizans ordusu
Khoma’dan Eumenia’ya gelir de, bundan niçin bahsedilmez? Eğer o dönemde
Eumenia terk edildi ise, burasının önemli bir yol olduğu nasıl ileri
sürülebilir? Savaş yerini Küfi Boğazı’na taşımak kolay. Ama bu öne
sürülenleri kanıtlamak zor, hatta olanaksız.
438
numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde Homa, Şeyhlü kazası
ile beraber Kütahya Livası içinde gösterilmektedir ve burası ilgili
haritada da yer almaktadır (6). Şimdi kasaba konumunda olan bu yer, 1530’lu yıllara kadar kaza merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, önceki tarihselliğinin devamlılığının bir sonucu olmalıdır. Buraların
önemli yollar üzerinde olmasının yanında, sulak olması, sularının bol
olması ile de ilgilidir. Çünkü nerede güçlü bir su kaynağı var ise,
orada tarihi hayli eskilere dayalı yerleşmeler yer almaktadır. Gümüşsu,
Işıklı, Gürpınar gibi kasabalarımızdaki yerleşmelerin hayli eski çağlara
dayanmasının bir nedeni de budur.
Kasabanın adının 1961 yılına gelinceye kadar, Homa olduğundan söz etmiştim. Bu adın anlamı konusunda Bilge Umar, ilgili eserinde şu bilgileri vermektedir:
“HOMA,
aslı Helen dilinde Khoma (o’su omega ile) ‘Yığın’; özellikle, kasabayı
belirtmek ve arkasına geçip savunma yapmak için hazırlanmış siper
tümseği yığını. Bu adı taşıyan bazı kasabalar biliyoruz” demektedir (6).
Aynı eserde verilen bilgilere göre, Anadolu’da dört yerde Homa adını taşıyan yerleşmelere rastlıyoruz.
1. Homa: Denizli ili Çivril ilçesine bağlı bucak merkezi kasaba; şimdi, Gümüşsu.
2. Homa: Samsun ili Terme ilçesi merkez bucağına bağlı köy; şimdi Cevizli.
3. Homa:
Konya ili Seydişehir ilçesinde, bucak merkezi Çavuş’un batı yakınında
köy; şimdi Esence (French, Roman Roads, c. 11/1 s. 217)
4. Homa: Antalya ilinde, 1946 yılındaki yönetim örgütlenişine göre Manavgat ilçesi merkez bucağına bağlı köy” (7)
Yukarıda
anılan bu adların Roma ve Bizans Dönemi ile bir ilgisinin olup
olmadığı, bu adların Khoma ile nasıl bir ilgisi olduğu konusunda yeterli
bilgiye sahip değiliz. Ancak; böyle bir dönüşüm söz konusu olabilir.
Bu kasabada yer alan mahalle adları, Köseler, Dere, Çarşı, Yeni Çağlayan, Aşağı, Gülarkı, Gönenler kırı, Hamam, Alayurt, Çaybaşı, Parkaltı, Hafız Dede, Dene’dir.
Burada, şimdi sadece temel kalıntıları olan ve Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın Konya’dan bir vezirini göndererek yapımına maddi katkıda bulunduğu için Alaaddin Camii
adı verildiği söylenen bir camii kalıntısı vardır. Hemen bu camii
temelleri kalıntısının bulunduğu yere çok yakın olan ve Roma Dönemi’nden
kaldığı sanılan bir yapı kalıntısı yer almaktadır. Bu tarihi yapının
neredeyse tamamı ayaktadır. Ayrıca; başka bir mahallede (Hamam
Mahallesi’nde) duvarları kerpiç ve tarihi hayli eski olan bir yapı
bulunmaktadır. Burasının, zamanında hamam olarak kullanılmış olduğu
söylenmektedir.
Gümüşsu
Kasabası’nı birkaç sayfada anlatabilmek mümkün değil… Bence o
güzellikleri bizzat yaşamak gerekir. O tarihsel mekanlarda geçmişe doğru
kaybolup gitmek gerekir.
Son
söz olarak bir öneride bulunmak istiyorum. Düzbel geçidi, Gümüşsu
Kasabası, Miryokefalon Savaşı’nın geçtiği asıl yerler olmasına rağmen,
buraları hep uzak tutuldu. Artık Gümüşsulular da bu tarihsel mirasa
sahip çıkmalıdır. Ve demeliler ki, tarihin ünlü Khoma’sı biziz! Bu savaş bizim kasabamız önlerinde ve Düzbel geçidinde olmuştur!
Biz
kendi içimizde ayrımcılık yapar isek, Çivrilliler olarak sesimizi
duyurmada siyasetten de geri kalırız. Çünkü, geçtiğimiz Kasım ayında
Pamukkale Üniversitesi’nce “Denizli’nin Türkçeleşmesi” konulu bir
sempozyum vardı ve orada gereği gibi temsil edilemedik. “Biz de varız!”
diyemedik… Tıpkı, ilçemiz merkezinde yapılan Miryakefalon
sempozyumlarında Düzbel tezini savunanların kasıtlı olarak
konuşturulmadığı, yok sayılmak istendiği gibi… Ama görülüyor ki,
temelsiz olanların güçleri gerçekleri susturmaya yetmiyor. Tarihsel
gerçekler, birilerinin canı öyle istedi diye bir başka yerlere
taşınmıyor.
|